IMDB de gelmis gecmis en iyi 9. film olarak gozukuyor. Daha da yukarida olabilir aslinda. Son derece zeki bir senaryo. Bir odada gecen film, gercekten basindan itibaren sizi sariyor. Cok iyi oyunculuklar ve harika seneryo birlesince 1957 yilinda cekilen bu filmi bir yerden bulup mutlaka izlemeniz gerekiyor. "Yok deli oglan, siyah beyaz film beni boguyor" diyenler bile kendini zorlayip oturup baslamali filme. Zaten devami gelir. 3 film birden tanitmis olduk boylece efenim, manidar oldu :))
Monday, March 30, 2009
12 Angry Men
Posted by
lowrider
at
16:08
0
comments
Labels: Film
The Man from Earth
Offff, film hakkinda hicbirsey anlatmiyorum. Sadece; son yillarda izledigim en iyi film. Harika seneryo. Atv'nin besinci sinif filmleri gibi basliyor, oyuncular da o tarz zaten ama bu ne bicim seneryodur kardesim. Uyudum ruyama girdi. Oy oy oy diyerek mutlaka ama mutlaka izleyin diyorum.
Posted by
lowrider
at
16:04
0
comments
Little Miss Sunshine
Oldukca enteresan ve bunalim karakterlerin oldugu, insanin icini isitan ve gulumseten hos bir film. IMDB de en iyi 250 arasinda. Filmin basi, sonu, isleyisi hep siradan gidiyor gibi ama aslinda satir aralarinda cok seyler var. Yeni Jim Carrey; Steve Carell müthis oynamis. Gerek yok bence komediye, devam etsin boyle abim. Dede, abi, kucuk kiz muthis. Anne baba uyuz, daha iyi tipler bulabilirdi belki. İzlenilesi bir film...
Posted by
lowrider
at
15:58
0
comments
Labels: Film
Thursday, March 26, 2009
Yildirim Turker arsivinden bir yazi
Gene onun ismi dolaşıyor ortalıkta.
Hrant'ın katledilmesinde önemli rol oynadığı ortaya çıkan, içerideki küçük çetenin en afili abisi Erhan Tuncel'in bir telefon kaydında geçiyor şimdi de. Kayıtlar, Tuncel ile emniyette kendisinden sorumlu polis memuru Muhittin Zenit'in kentten ayrılması sonrası birlikte görev yaptığı ve 'Memduh abi' diye hitap ettiği polis memuru arasında geçen konuşmaları kapsıyor.
Tuncel, abisine Muhsin Yazıcıoğlu'nun Trabzon gezisinde (birlikte fotograflarını da görmüştük) görev alacağıyla böbürleniyor ve ona, "Muhsin Başkan geliyor. Ona eşlik edeceğim" dedikten sonra gezinin programını ayrıntılı olarak bildiriyor.
Sanayi'deki Cuma namazını müteakiben esnafla görüşülecek. Ve sonra da Muhsin Başkan'ıyla özel olarak önemli meseleler görüşecek: "Yasin'in konusunu da görüşeceğiz. Avukatı da çağıracağız, avukat da gelecek. Hee Yasin'in sonraki ceza olayını mı, hı, hı, tamam görüşürüz."
BBP ve Yazıcıoğlu, Hrant cinayetinin gönülsüz aydınlatılma tefrikasında sıkça karşımıza çıktılar. Yazıcıoğlu, Tuncel'le birlikte görüldüğü fotograf için, "Ben halkın içindeyim, herkesle fotografım olabilir. Sözünü ettiğiniz Tuncel'i tanımam bile. Alperen Ocakları'nın da üyesi değildir" demişti.
Azmettirici Yasin Hayal de 2000 yılında amcasıyla birlikte gidip BBP'ye üye olmuş, MacDonalds'ı bombalayıp yattığında da bir BBP'li olarak il başkanı tarafından maddi yardımla taltif edilmişti.
Muhsin Yazıcıoğlu'nu unutmak üzereydiniz, öyle değil mi?
On yıldan fazla zaman geçmiş. Gene bir kilitlenmenin anahtarı olduğu ikbal günlerinde onun için 'Parlamenter Sistemin Azizi' başlıklı bir yazı yazmıştım. "Her şeyin battığı, oyunun tökezlediği, etik'in tamamıyla ayaklar altına alındığı noktada görmezden gelinen çatlaklardan, aralık bırakılmış kapılardan çıkıveren azizlerden biri o. Kir pas içinde."
Muhsin Başkan'ın gölgesi, Hrant katillerinin olduğu gibi birçok kanlı katilin üstüne düşmüştür. Hatırlayalım.
"Ben yoksulluğun cenderesinden geçmiş bir çiftçi ailesinin çocuğuyum" diyor. "Koltuğumuzun altında tezek götürerek okullar okuduk."
12 Eylül öncesi, ülkücülerin kalesi olan Veteriner Fakültesi'nden mezun oldu. Fakültedeyken güreşmiş. Adı pehlivana çıkmış. Fakülteden sonra Ülkü Ocakları içinde sivrilerek 1977'de Genel Başkan oldu. 12 Eylül darbesinden sonra Mamak'da yedi yıl geçirdi. Bir sürü cinayetin ve bombalamanın sorumluluğundan idam talebiyle yargılandı. Ülkücü Gençlik Derneği'nin bir dönem hukuk masası şefliğini yürütmüş olan itirafçı Ali Yurtaslan, Yazıcıoğlu'nun cinayet ve bombalama emirleri veren, soygun çeteleri kuran bir lider olduğunu kaydediyor. 1978'de ülkücü militan Baki Yeşiloğlu'nun öldürülmesinden sonra Balıkesir Cezaevi'nde çıkan isyan üzerine de, "Muhsin Yazıcıoğlu, bunun öcü alınmalıdır, dedi. Bunun üzerine cezaevinde isyan çıkarıldı. Hatırladığıma göre iki-üç kişi öldürüldü. Ülkücülerin burnu bile kanamamıştı" diye ekliyor.
Bahçelievler'deki katliamın üzerinde de izi var. Katliama karışan ülkücülerin hepsini tanıdığı, onların kimliğini açıklamayı reddettiği, Haluk Kırcı'ya kaçak yaşadığı yıllarda para yardımında bulunduğu biliniyor. Kendisi de ifadesinde bunu kabul ediyor.
Muhsin Yazıcıoğlu'nun aynı babalığı, aynı sadakati Abdullah Çatlı'dan da esirgemediğini biliyoruz. Çatlı, 1978'de Balgat katliamı sanıklarından Mustafa Pehlivan ile birlikte yakalandığında Yurtaslan'a göre, "Ankara'ya geldiklerinden bir saat kadar sonra Yazıcıoğlu şubeye telefon etti. 'Bu size son ihtarım. Abdullah'ı bırakmazsanız Ankara'nın 150 yerinde bomba patlatacağız' diye tehdit etti. Gerçekten de ihtar olarak Demirtepe Köprüsü'ne bir bomba konulmuştu. Polis patlamadan bombayı aldı. Abdullah, tehditten sonra bırakıldı."
Yazıcıoğlu'nun bir yığın soygun ve gasp olayı örgütlemiş olduğu, gerekli silahları temin ettiği, sonra 'pis silah' denilen kullanılmış silahların taşraya sevkini sağladığı da yaygın olarak ileri sürülen iddialardan.
Yurtaslan itiraflarında, Yazıcıoğlu'nun 1978 yılında, Sivas katliamında da başrol üstlendiğini belirtiyor: "1978 sonlarındaki Sivas olaylarını Mustafa Mit ve Muhsin Yazıcıoğlu tertiplemişlerdir.
Yazıcıoğlu Sivas'a giderek bizzat olaylara önderlik etti."
Pehlivan'ın geçmişi hakkında ilk elde oltaya yakalananlar bunlar. Cinayet, gasp, soygun, katliam.
Kırcıların, Çatlıların, Tuncellerin hamisi. Muhsin Başkan.
Memleket tarihinin son 30 yılında hemen her felaketin, her karanlığın kıyısında gölgesiyle karşılaştığımız parlamenter aziz. Gerçek 'bir bilen'.
Nitekim, Çatlı için, "Kanaatim o. Kaçmayıp mahkemeye çıksaydı beraat ederdi. Birçokları gibi şimdi Meclis'te olurdu" diyordu. Haksız mı?
Muhsin Yazıcıoğlu, seçimleri çoktan kazanmış olduğunu, her partiden, her kademeden dost ve ahbapları olduğunu bilmenin verdiği rahatlık içinde hiçbir zaman sağ partileri karşısına almadı. Refahyol'a destek verirken de Anayol'a arka çıkarken de hep hükümette olduğunu biliyordu. ANAP'a şükranlarını sunuyor, kendisine 'katil' demiş olan Çiller'i kısa zaman sonra affediyordu. Çiller ondan özür dilemişti. Meğer, 'seçim atmosferinde danışmanlarından önüne gelen bildirimlere göre değerlendirme' yapmış. O hep partilerüstü bir lider olmayı amaçladı. "Milliyetçilik anlayışımızın katı ırkçılık noktasına gitmesini dengelemek için İslam'ın birleştirici, hoşgörülü prensiplerinden istifade ediyoruz" diye açıklıyordu partisinin duruşunu. Bu beyanatını desteklemek için de insanı allak bullak edecek bir ayrıntıya başvurduğunu hatırlarız: "Mesela partimiz mensubu milletvekili arkadaşlarımızdan hanımı Kürt olan var." Ne büyük esneklik, ne derin inkişaf, değil mi? Demek geçmişte olsa o kadının, hatta kocası murdar olduğuna göre her ikisinin de beynine birer kurşun. Ama İslam anlayışı, Anadolu geleneğine uygun: Hoşgörülü şeriat.
Gerçi partisinin yayın organında kendisini eleştiren gazetecilere, "Onları gecenin karanlığında ya da gündüzün aydınlığında ansızın bir sürpriz bekliyor. Kınından çıkarılan bir kılıcın kahpe soyluların kökünü kazıyana kadar bir daha kınına girmeyeceği bilinmelidir" gibi tehditler yayınlanıyordu, ama Muhsin Başkan her şeye rağmen ayakta kaldı.
Şimdi, gündüzün aydınlığında Hrant'ımızı alçakca katledenlerin de başkanı, hâmisi olduğunu görüyoruz. On bir yıl önce onun hakkındaki yazıyı şöyle bitirmişim: "Muhsin Yazıcıoğlu çok güçlü olduğunu biliyor. Devletinin başında. Kendisi ile uzlaşmayanı geçmişinin karanlığına çekiverecek bir güç var onda. Onun diyeti daha uzun süre ödenecek. Gün, onun günü."
Şimdi kim bilir, devran döndü mü?
Kaynak 1 Kaynak 2
Fotograf Radikalin Bahcelievler katliami icin yaptigi haberden. Yazi ise 28 Nisan 2008 tarihli. Yani yaklasik 1 yil oncesine ait.
Posted by
lowrider
at
18:26
0
comments
INGLORIOUS BASTERDS
Enzo Girolami Castellari‘nin 1978 yapımı olan “Quel Maledetto Treno Blindato” adlı filminin tekrar beyazperdeye uyarlaması olan “Inglorious Basterds" için Quentin Tarantino, Brad Pitt ile ilk kez bir araya geldi. Film Haziran'da gosterime girecek.
Posted by
lowrider
at
09:44
0
comments
Wednesday, March 25, 2009
IF Performance Hall persembe sorunsali
Her hafta mail, facebook veya ilanlar ile cok iyi isimlerin geldigini goruyorum. Hemen detayina tarihine bakiyorum, "if" te persembe aksami. Yahu, nasil gidelim diye sinirlendigimde hep aklima üniv. yillari geliyor. Her persembe Manhattan'a giderdik istisnasiz. Ertesi günde okula giderdik hic te koymazdi. Ancak artik oyle mi? Ya ben yaslandim, ya da is hayati gercekten zorluyor insani. Gecen en son B. Ortacgil'i gordum. Yine persembe gunu. Acikcasi, adam bize gelse persembe gecesi, almam iceri ertesi gün is var diye.
Sahi uzun zamandir ben bara da gitmiyorum. Ne oluyor yahu, 30 olmadan nedir bu kadar degisim....
Posted by
lowrider
at
18:09
0
comments
Portecho - Studio Plastico
Portecho - Studio Plastico
Yeni albumleri cikti. Oldukca gec kesfettim acikcasi Portecho'yu. Yurt disindayken boyle kacirdigim veya gec kesfettigim cok sey var. Hic olmazsa ikinci albumlerinin haberini vereyim buradan. Tarzi cok desigtirmemisler, cok hos simdilik. (sadece 2 sarkisini dinledim.) Yukariya ayrica medyanin yeni ugrasi olacak videolarini da ekledim.
Posted by
lowrider
at
17:51
0
comments
AİHM’den Türkiye’ye Vicdani ret’ hakkını tanı uyarısı
Avrupa Konseyi Delegeler Komitesi, "vicdani ret" hakkını gerekçe göstererek askerlik yapmak istemeyen bir vatandaşın açtığı davada, davacının "birçok kez hapis cezasına çarptırılması" nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin aldığı karara (AİHM) Türkiye’nin uymasını istedi
Ara kararda, daha önce de delegeler komitesi tarafından yapılan çağrıya rağmen, Türkiye’nin AİHM kararına ilişkin somut tedbirler almamasından "büyük üzüntü duyulduğu" belirtildi.
Delegeler Komitesi tarafından alınan ikinci ara kararda, şu anda asker kaçağı durumunda bulunan davacı Osman Murat Ülke adlı vatandaşın aynı suçtan birden fazla kez mahkum olmaması gerektiği belirtildi ve bununla ilgili yasal düzenlemenin artık vakit geçirilmeden yapılması istendi.
AİHM’nin ilgili dairesi, 24 Ocak 2006 tarihinde aldığı kararda, "Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) kötü muamelenin yasaklanmasıyla ilgili 3’üncü maddesini ihlal ettiği" hükmüne varmış ve Ülke’ye 11 bin avro tazminat ödenmesini kararlaştırmıştı.
Gerekçeli kararında Ülke’nin "vicdani ret" görüşüne ilişkin hüküm vermeyen AİHM, başvuru sahibinin aynı nedenden defalarca aldığı cezalar yüzünden "acı çektiği" gerekçesiyle, Türkiye’nin insan hakları ihlalinde bulunduğu görüşüne varmıştı.
AİHM, AİHS’nin özgürlük ve güvenlik hakkıyla ilgili 5’inci, özel ve aile yaşamına saygı ilkesiyle ilgili 8’inci, din ve inanç özgürlüğünün korunmasına ilişkin 9’uncu maddelerinden yapılan başvuruları ise reddetmişti.
Delegeler Komitesi, daha önce de bu konuda 2007 yılında Türkiye aleyhine bir ara karar yayımlamıştı.(aa)
Posted by
lowrider
at
17:11
0
comments
Labels: Politics
Kose yazilari
Takip etmek lazimdaki kose yazilarini yeniledim. Hala bazi eksikler var, mesela Radikal'dekileri ekleyemedim. Direk olarak link verilmiyor, illa o gun tekrar girmek gerekiyor. Onceden yoktu bu problem ama degistirmisler. Mümkün oldugunca genis acilari gormekte fayda var dusuncesindeyim. Oray Eğin'i okuyacagimi zannetmezdim ama hic de fena degil acikcasi.
Posted by
lowrider
at
14:14
0
comments
Tuesday, March 24, 2009
Ankara’da liseye NAZAR KURŞUNU
İki mezunu doğalgazdan ölen, bir öğrencisi bıçaklanan Çankaya Milli Piyango Anadolu Lisesi müdürünün ‘nazar var’ diye kurşun döktürdüğü iddia edildi
ÖSS’de büyük başarı gösteren Çankaya Milli Piyango Anadolu Lisesi’nin müdürü Ali Okur’un “öğrencilere nazar değiyor” diyerek okulda kurşun döktürdüğü öne sürüldü.
Ankara’yla ilgili haberlerin yer aldığı www.baskentlilerhaber.com adlı internet sitesinde Ahmet Polat isimli bir yazar, Okur’un liseye üfürükçü iki kadın çağırıp kurşun döktürdüğünü öne sürdü. Yılbaşı gecesi Ankara’daki doğalgaz faciasında ölen gençlerden ikisinin de bu okuldan mezun olduğunu yazan Polat, Okur’un çareyi kurşun döktürmekte bulduğunu savundu.
Polat’ın, daha önce Milli Piyango Anadolu Lisesi’nde İngilizce öğretmenliği yaptığı öğrenilirken, Eğitim-Sen 2 No’lu Şube Başkanı Tuğrul Culfa da sendikaya ulaşan bilgiler doğrultusunda olayın doğru olduğunu öğrendiklerini söyledi. Culfa, şunları anlattı:
‘Bir uğursuzluk var’
“Sendikamıza gelen bilgilere göre, 2 Ocak’ta, girişte yer alan hizmetli odasında iki kadın kurşun döküyor. Durum okul müdürüne iletiliyor. Okul müdürü, ‘Ben işiniz olmayan yere girmeyeceksiniz demedim mi?’ diyerek öğretmenlere bağırıyor. Müdür, 1 Ocak’taki doğalgaz faciasında ölen iki öğrencinin bu okuldan mezun olduğunu, okul bahçesinde ders çıkışında 9. sınıf öğrencisinin bıçaklandığını ve bir öğrencinin babasının öldüğünü belirterek, bu olayların arka arkaya yaşanmasının normal olmadığını ve okulun üzerinde kara bulutlar dolaştığını ifade ediyor.
Müdür, bu olaylardan dolayı insanların ‘okulda bir uğursuzluk var’ diyerek kendisine geldiklerini söylüyor. Yine gelen bilgilere göre, müdürün bilgisi dahilinde, uğursuzluğun gitmesi için kurban parası da toplanıyor. Olayın internet sitesinde yayımlanması üzerine müdür, olayı inkâr ediyor.
Eğitim sorunlarının bilimsel yöntemlerle çözümü yerine, bu tarz hurafe yaklaşımlarla çözüm arama girişimleri bakanlığın gerici, ırkçı kadrolaşmasının sonucudur. Laik, bilimsel eğitim verilmesi gerekirken hurafe yaklaşımlarla eğitimin sorunlarına çözüm arayanları bakanlık derhal görevden almalıdır.”
İddiaları reddetti
Okur ise kurşun döktürme gibi bir olayın yaşanmadığını belirterek, iddiaları reddetti. Okur, daha önce okulda çalışan İngilizce öğretmeni Ahmet Polat’ın, yaşanan bazı sorunlar nedeniyle başka bir okulda görevlendirildiğini söyledi. Ankara’da yeni yılı kutlamak için Birlik Mahallesi’ndeki bir evde toplanan ve sızan doğalgazdan zehirlenerek hayatını kaybeden Bilkent Üniversiteli 7 öğrenciden Özgür Attila ve Oğuzhan Tozburun, Milli Piyango Anadolu Lisesi’nden mezun olmuştu.
Vay be, okulumuzu rezil de ettiler sonunda...
Monday, March 23, 2009
Thomas Cromwell
1533 yılında, ingiltere ve ingiliz egemenliğindeki bölgelerde, dini konularda ya da diğer meselelerde en üst karar merci olan papaya yapılan tüm başvuruları yasaklayan; bu konularda ingiliz kralı viii.henry’nin tek yasal otorite olarak kabul edilmesini sağlayarak ingiliz reformunun temelini oluşturan yasayı (bkz: statute in restraint of appeals) hazırlayan ingiliz devlet adamı, essex kontu. bu yasayla birlikte ingiltere, papa'nın ve katolik kilisesinin yargılama yetkisi altından çıkarak bağımsız egemen bir ulus-devlet haline gelmiştir.
cromwell, 1485‘te putney-londra’da bir demircinin oğlu olarak dünyaya geldi. gençlik yıllarının büyük bir kısmını avrupa’da muhasebicilik, tüccarlık ve askerlik yaparak geçirdi. 1512’de ingiltere’ye döndükten sonra hukuk eğitimi aldı ve kardinal thomas wolsey’in hizmetine girmeden önce bir süre avukatlık yaptı. 1523’te lordlar kamarasına seçildi ve kariyerinde hızla yükselmeye başladı. cromwell 1530’da kral viii.henry’e danışman olarak hizmet vermeye başladı. takip eden yıllarda hazine sekreterliği, dışişleri bakanlığı ve baş katiplik gibi görevlerinde bulundu. 1535’te viii.henry tarafından son vekilharç olarak atandı.
cromwell 1535 ağustos'unda kendisinin de dahil olduğu bir grup resmi görevliyle birlikte imparatorluk topraklarındaki manastırları teftiş etmeye başladı. cromwell'in hazırladığı rapor neticesinde viii.henry 376 manastırı kapattı ve manastır topraklarına el konuldu. el konulan topraklar asillere, tüccarlara ve bir kısmı da çifçilere yok pahasına satıldı. bu süreç sonunda elde edilen rant, manastırların kapatılmasının daha geniş bir kısım tarafından desteklenmeye başlaması anlamına geliyordu. ancak, st.thomas becket mabedinin yıkılması katolikler arasında infial yarattı ve 17 aralık 1538’de papa hıristiyan dünyasına viii.henry’nin katolik kilisesinden afaroz edildiğini duyurdu.
henry’nin 3.karısı jane seymour 1537’de öldüğünde, cromwell bunun saksonyadaki protestanlarla müttefik olmak için bulunmaz bir fırsat olduğunu düşünerek henry’nin anne of cleves’le evlenmesini sağladı. ancak viii.henry’nin bu evliliği bir felaketle sonuçlandı ve cromwell 28 temmuz 1540’ta londra kulesi'ne (tower of london) gönderilerek idam edildi.
Kaynak; eksi sozluk/denzo
Ayrica bu var.
Posted by
lowrider
at
14:59
0
comments
Labels: Series
Sevval Sam Benzemez Kimse Sana Canlı Performans
Sevval Sam Benzemez Kimse Sana Canlı Performans
Uploaded by rubeyda
Soyle eski arkadaslar bulussak, demlensek hafiften, eski günleri yad etsek. Cok mu sey istiyorum?
Posted by
lowrider
at
13:57
0
comments
Friday, March 20, 2009
Thursday, March 19, 2009
Tuesday, March 17, 2009
İşciler kardes, patron kalleş...
Varan -1
WASHİNGTON - ABD’de batmanın eşiğinde olan ve devletten aldığı 170 milyar dolar destekle ayakta kalmaya çalışan sigorta devi American International Group (AIG) şirketinin üst düzey yöneticilerine 165 milyon dolar ikramiye ödenmekte olması, Başkan Barack Obama’nın ve Amerikan halkının büyük tepkisine yol açtı.
Obama gazetecilere açıklamasında, "pervasızlık ve açgözlülükle" suçladığı şirketin üst düzey yöneticilerine 165 milyon dolar ödenmesi işleminin durdurulması için bütün yasal imkanların kullanılacağını bildirdi.
Bir ara sesi kısılan Başkan Obama, "kusura bakmayın, öfkeden boğuluyorum" dedi ve ardından, "bu zorbalığı, şirketi ödedikleri vergilerle ayakta tutmaya çalışan vatandaşlara nasıl haklı gösterirler? Bu mesele, dolar meselesi değil, bu, bizim temel değerlerimizle ilgili" diye konuştu.
ABD’de patlak veren finans krizi çerçevesinde geçen sonbaharda batma tehlikesiyle karşı karşıya kalan AIG’ye, devletten acil 170 milyar dolar aktarılmıştı. Ancak devlet desteğiyle yaşamaya çalışan şirket, üst düzey yöneticilerin sözleşmeleri gereği, bu kişilere 165 milyon dolarlık ikramiyeleri ödemeye karar verince bu durum, kamuoyunun büyük öfkesine yol açtı. Buna karşılık ödemelerin cuma günü başladığı belirtiliyor.
Obama’nın sözlerine karşın, Washington Post gazetesinin haberine göre, konuyu inceleyen Federal Merkez Bankası FED’in avukatları, şu an itibarıyla ikramiyelerin ödenmesinin engellenemeyeceği, aksi takdirde şirketin çok büyük miktarlarda tazminat davalarıyla karşılaşacağı kanaatine vardı.
Ancak, New York eyaletinin adalet bakanı Andrew Cuomo, şirket yöneticilerinin, firmanın batma durumuna gelmesinde sorumluluklarının olup olmadığının ve 165 milyon dolar tutarındaki ikramiyelerinin verilmesinin, eyalet yasalarına göre yolsuzluk anlamına gelip gelmediğinin araştırılacağını açıkladı.
Bu arada kamuoyunun yükselen tepkisinden dolayı, şirketin Connecticut eyaletindeki binalarında polisin güvenlik önlemleri aldığı bildirildi.
Washington Post, şirkete "ölüm tehditleri" içeren veya en azından kızgın ifadeler taşıyan mesajlar yağdığını ve aramaların yoğunluğu yüzünden firmanın telefonlarının kilitlendiğini yazdı.
Uzmanlar, bu durumun, Obama’nın ekonomik krize karşı alacağı yeni önlemleri Kongreden geçirmesinde zorluklar çıkaracağı öngörüsünde bulundu. (aa)
Kaynak; Radikal
Varan -2
Patronlar artık işçinin ‘tuvaletinden’ de kazanıyor!
Tekstil sektöründe yaygınlaşan ‘tuvalet takip sistemi’yle işçilerin tuvalete gitme sayısı ve süresi kısıtlandı. Hekimler ve sendikalar ise uygulamayı insan haklarına aykırı buluyor.
Perkotek Firması ortaklarından Cenk Yerlikaya’nın anlatımıyla “Personelin mesai saatleri içerisinde tuvalete gitmek bahanesi ile sigara içmesi, arkadaşları ile muhabbet etmesi ve işten kaytarmasını engelleyerek çalışma saatlerinin verimli geçirilmesini sağlamak” amacıyla oluşturulan sistem, patronların talebiyle iki yıl önce ortaya çıkmış. Patronlar, tuvaletteki bu zaman kaybının maddi zarara neden olduğunu ve işlerin yetişmediğini söyleyerek ‘ya acaba üçün beşin hesabı yapılır mı?’ diye firma yetkililerine sormuş.
Pektotek bir hesap yapmış: Her personel tuvalette günde 20 dakika ekstra vakit harcasa 100 personelden, eder 2 bin dakika. 22 işgünü var desek, eder 44 bin dakika. İşçilerin bir saatlik ücreti ortalama 3 TL desek, eder 2 bin 199 TL. Patronlara “İşçilerin hakları olmadan sizden aldıkları zamanın para olarak size geri dönüşümü...” diye seslenen Perkotek, ‘tuvalet takip sistemi’ni pazarladı.
Kim, kaç kere gitti?
Şu anda ağırlıklı olarak tekstil sektöründe kullanılan, yavaş yavaş makine sanayiinde yaygınlaşmaya başlayan sistemin çalışması için tuvalet kapılarına bir cihaz takılıyor. İşçi, bu cihaza kartını ya da parmak izini okutarak tuvalete giriyor ve çıkıyor. Böylece sistemde kimin günde kaç kere tuvalete gidip, kaç dakika kaldığının kaydı tutuluyor. Her işletme tuvalet için kendi kurallarını koyuyor ama genelde günde üç kere 10’ar dakika tuvalet hakkı veriliyor. Bu sınırı aşan işçilerin maaşından kesinti yapılıyor. Sistem öyle herkese uygulanmıyor, beyaz yakalılar tuvalete dilediği kadar girebiliyor. Yerlikaya bunun nedenini şöyle açıklıyor:
“Beyaz yakalılar belirli bir duruma vakıf oldukları için, olayın ciddiyetinin farkında oldukları için olayın dışında tutuyorlar.”
Ünlü firmalar da kullanıyor
Yerlikaya, 1200 ile 3 bin TL’ye mal olan sistemin kendisini bir, iki ayda amorti ettiğini söylüyor. Türkiye’de şu anda 132 fabrikada kullanılan sistem, Kıbrıs, Arap ülkeleri, Mısır, Türki cumhuriyetler, Hollanda, Almanya ve İngiltere gibi ülkelere de şimdiye kadar 40 adet satılmış. Yerlikaya sistemi kullanan firmaların isimlerinin duyulmasını istemediklerini şu sözlerle ifade ediyor: “Çok tanınmış tekstil şirketleri de var. Aklınıza gelebilecek en fazla ismi duyulmuş markaları düşünün. Biraz rahatsızlık duyuyorlar bu konuda. Eskiden sigara odalarında da kullanılıyordu. Şimdi sigara içeride yasaklanınca o sistem bitti. Komple personelin içeri giriş çıkış saatlerinden tutun da, bölümler arasında geçirmiş oldukları zamana kadar her şeyi kurduğumuz firmalar var. İsimlerinin duyulmasından rahatsız olan firmalar var.”
“Bu sistemimiz için tepkiler de aldık” diyen Yerlikaya şöyle devam ediyor: “İşçiler sabah 8’de işe başlıyor. 10.00 -10.30 arası çay paydosu, 12.00 - 13.00 arası yemek, 16.00 - 16.30 arasında da yine çay paydosu var. Bu molalar süresince sistem otomatik olarak devreden çıkıyor. Kişiler limitsizce ihtiyaçlarını gideriyorlar. Sıkıntı mesai saati içinde sürekli gitme olayı. Hak ve özgürlüklerini kısıtlayan bir unsur değil.”
‘Çin’le rekabette zorlanıyoruz’
Sistemi kullanan firmalardan biri olan Sema Tekstil İdari İşler Müdürü Sedat Aydın sistemi bir buçuk yıl önce kullanmaya başladıklarını söylüyor ve şunları anlatıyor: “Çin’le rekabette zorlanıyoruz. Bu yüzden kâr edemiyoruz. Bu sistemi kurmadan bir hafta önce aldığımız işi vaat ettiğimiz zamanda yetiştiremediğimiz için 72 bin TL ceza yedik. Personellerimizin sorumsuz davranışları yüzünden firmamız ciddi zarara girdi. Şu an personelimiz mesai saatleri içerisinde iki kere tuvalate girme hakkına sahip. Zaten sabah çayı, öğle yemeği ve akşam çay molalarında sınırsız kullanabiliyorlar. Günde beş kere tuvalete girilmesinin de yeterli olacağını düşünüyoruz. Pek rahat ettik. 220 personelimizden aylık toplam 3 bin TL civarında fazla tuvalet kullanmalarından dolayı kesinti yapılıyor. Bu paraları yine işçiler için kullandık.”
Madalyonun bir de öteki yüzü var. Yani işçiler. Tekstil işçisi Ayşe, eski iş yerinde bant sistemiyle çalıştıklarını, bu bantların her birinde yaklaşık 15 işçi olduğunu belirtiyor: “Her bantta bulunan bir liderde tuvalet kartı vardı. İşçiler ancak liderden kartı alarak tuvalete gidebiliyordu. Aynı anda iki işçi tuvalete gidemiyordu. İşe başlamadan ve paydostan yarım saat önce tuvalete gitmek yasaktı. Ben böbrek hastasıyım. Doktor günde 15 bardak su içmemi tavsiye etti. Tuvalete daha sık gitmemek için o suyu içmiyordum. Hakaret ediyorlardı.”
Başka bir tekstil işçisi Gül ise “Sistemden önce de iş yetişsin diye kimse tuvalete bile gitmiyordu” diyor ve yaşadıklarını şöyle özetliyor: “Hastayken çok sık tuvalete giden birisiydim. Bağırıp çağırıyorlardı. Kendimi sıkıyordum paydosa kadar. Böyle çok arkadaşımız vardı. Sürekli hakaret vardı. Bir keresinde yine hastaydım çok gittim diye maaşımdan 10 TL kesmişlerdi. Tuvallette biri kalınca lider kapıda bekliyordu. ‘Çık’ diyordu.”
‘Kabul edilemez, insan hakkı ihlali’
Hekimler bu uygulamaya karşı çıkıyor. Ankara Tabip Odası Başkanı Prof Dr Gülriz Ersöz “Sadece patalojik durumlarda değil, fizyolojik farklılıklar nedeniyle de insan farklı zamanlarda tuvalet ihtiyacı hissedebilir. Uygulama kabul edilebilir değil” derken Türk Tabibleri Birliği İşyeri Hekimliği Komisyon Başkanı Mustafa Tamyürek şöyle diyor: “İnsani değil. Eğer ortada bir sorun varsa, bu insani ihtiyaçların engellenmesiyle, tuvalet kapısına kilit vurarak engellenemez. İşçiler bu kadar çok tuvalete gidiyorlarsa, ‘çok mu uzun oturuyorlar, birbirleriyle özel bir şey mi paylaşmak istiyorlar, neden burası amacının dışında kullanılıyor’ diye sormak gerekir. Böbrek, akut bağırsak, kadın hastalığı gibi nedenlerle işçiler beş , altı kereden fazla tuvalet ihtiyacı duyabilir. Mantıklı bir yöntem değil, hukuk açısından da geçerli değil.”
Tekstil-Sen Genel Sekreteri Beycan Taşkıran ise sistemin özellikle tekstil sektöründe kullanıldığı belirterek, “Tekstil atölyeleri Hitler’in toplama kampları gibi. Patronlar artık her bir saniyeyi kullanıyorlar. Bu insan hakları ihlalidir. İnsan bedeni ihtiyaçlarını hiçe saymaktır. Arjantin’de çalışan kasiyer kadınlara tuvalete gitmesinler diye çocuk bezi taktırmışlardı Yakında ülkemizde de böyle şeyler yaşanacak.”
Kaynak; Radikal
Allah belanizi versin...
Posted by
lowrider
at
12:19
0
comments
Thursday, March 5, 2009
Jaime Murray aka Desmond'un kiz kardesi...
Essegi suya goturur, susuz getirir... Ne ruh hastasi kadinsin sen yahu. Dexter bile bozdu kendini senin yuzunden...
Posted by
lowrider
at
10:15
0
comments
Labels: Series
Wednesday, March 4, 2009
London
Uzun zaman once izledigim bu film, gecen gun aklima geldi ve hakkinda yazmaya karar verdim. Karizmanin kitabini yazmis Jason Statham ile bir kadin ne kadar guzel olabilir diye sorduran femme fatale rolunde Jessica Biel'in yan rollerde oynadigi, harika bir film. Film bastan sona tuvalette geciyor dersem eminimki bir cok insan filmi iplemeyecek ki hayati bir hata olacaktir bu. Ozetle; ask her zaman guzel degildir, acidir, yakar dustugu yeri...
Posted by
lowrider
at
18:09
0
comments