Friday, February 29, 2008
Ya sev ya terket!!!
Almanya'da Turk Vatandaslari icin soyle bir durum var; ya Alman vatandasligi ya da Turk vatandasligi. Cifte vatandaslik olgusunu kaldiriyorlar. Sonuna kadar irkci ve dayatmaci bir uygulama.
Avrupa'yi ve kulturunu cok onemseyen biri olarak zaman icerisinde gurbetcilerimiz hakkinda Avrupa'lilara katildigim pek cok nokta da olmustur. Yillardir oralarda yasamalarina ragmen dilini ogrenmemeleri, israrla ayni hayati surdurmeleri, kendilerini izole etmeleri gibi. Ancak yukarida bahsettigim durum gercekten trajikomik. Bir nevi tehdit. Kimsenin boyle bir dayatmaya hakki olmadigini dusunuyorum. Yillardir Turkiye'yi irkcilik ve militarizm ile "hakli olarak" elestiren Avrupa'nin "ben der ben bilirim" tarzi uygulamasi pek cok insani oldukca zor secimlerde birakmis durumda.
Baglamak gerekirse; "ya sev ya terket"cilik Turkiye'de de , Almanya'da da, Uganda'da da antidemokratik ve curumus bir kavram.
Resim kaynak; www.donquichotte.at
Posted by
lowrider
at
08:52
0
comments
Labels: Politics
Fidel
Ve birakti. Bunca yil sonra ABD'nin en buyuk korkusu(!) da kendini emekliye ayiriyor. Dakikasinda ABD'den demokrasi icin atilmis buyuk bir adim gibi ivir zivirlar geldi. Farkli bir adamdi. Koyden kopup dunyanin en tehlikeli (!!!) insani haline getirilmisti birileri tarafindan. Bircoklari icin hala cok onemli bir ikon. Onemli olan Kuba'nin ondan sonra nasil bir tavir sergileyecegi. Herkesin gitmek istedigi Kuba olmaya devam mi edecek yoksa, Haiti gibi bir tatil beldesine mi donusturulecek? Zaman herseyin cevabidir demisti birileri. Kesin olan tek sey; yuzyilin adaminin geride biraktigimiz zamana izini cok derin biraktigidir.
Posted by
lowrider
at
08:21
0
comments
Labels: Politics
Saturday, February 16, 2008
Kirmizi
Ankara'da Kirmizi diye bir bar vardi, bilmiyorum hala duruyor mu. Bu resimler orayi hatirlatti bana. Bir sekilde hayati kaciriyoruz gibi bir his var icimde. Universiteden sonra yillar hizli cekime alinmis gibi geciyor. Surekli yuksek tempoda oynanan bir mac gibi adeta.
Peki bu resimlerden bu noktaya nasil geldin derseniz, iste orasini ben de anlayamadim.
Posted by
lowrider
at
08:24
0
comments
Labels: Life
At-arabasi...
Romanya'dan insan manzaralari.... Genelde yurdum insaninin bu tarz resimlerini koyarlar ancak bu sefer Avrupa Birligi'nin cicegi burnunda uyesi Romanya'dan...
Posted by
lowrider
at
08:16
0
comments
Labels: Fun
Ama Batman kurtar beni!!!
Avrupa'da ozellikle cok yaygindir bu sokak sanati. Sokaklara inanilmaz resimler cizen kesfedilmeyi bekleyen yetenekler. Bu da oldukca basarili orneklerinden. Biraz populist yaklasmis ama yine de emege saygi...
Posted by
lowrider
at
08:12
0
comments
Nostalji
Zamaninida insanlar boyle aptal reklamlara kandi da basladi. Peki biz? Gercekten neden, nasil, niye basladim zaman zaman cok sorguluyorum kendimi. Birakacagim diyorum ama reklamda da dedigi gibi she'll follow me anywhere...
Posted by
lowrider
at
08:08
0
comments
Labels: Fun
Tuesday, February 5, 2008
Jeff Buckley
60'larin unlu muzisyeni Tim Buckey'nin oglu. 94'te ilk ve tek albumu Grace'i yayinladi. 3 yil sonra tek basina nehire gitti bir gece, ve geri gelmedi bir daha. Su an o buyulu ve naif sesiyle bize cennetten sesleniyor gibi geliyor albumu her dinleyisimizde. Farkliydi. Olumu alkol veya uyusturudan gerceklesmedi. Pink Floyd, Jimi Hendrix, Led Zeppelin, Nusrat Fateh Ali Khan'dan etkilendi. Kirilgan, uzgun, melenkolik sesi ve sarki sozleri insani kendi derinlerine suruklerdi. Etkisi kalici olacak izler birakti hayatimizda.
Lilac wine is sweet and heady, like my love
Lilac wine, I feel unsteady, like my love
Listen to me... I cannot see clearly
Isn't that she coming to me nearly here?
Lilac wine is sweet and heady where's my love?
Lilac wine, I feel unsteady, where's my love?
Listen to me, why is everything so hazy?
Isn't that she, or am I just going crazy, dear?
Lilac Wine, I feel unready for my love...
Posted by
lowrider
at
12:00
0
comments
Labels: Music
Doktordan devren satilik!!!
Isi gucu birakip boyle bir evde yasamak icin ne yapmak lazim, ne kadar para kazanmak lazim, nedir bunun formulu? Neden ben bu evde yasayamiyorum? Bu arada, abajur tuvalet kagidina mi benziyor? Neyse, farketmez her turlu kabulum.
-Buyuyunce ne olmak istiyorsun yavrum?
-Emekli....
Posted by
lowrider
at
10:15
0
comments
Turbanin universitelerde serbest olmasi hakkinda ne dusunuyorsunuz?....Abi?
Posted by
lowrider
at
10:11
0
comments
Labels: Fun
Prof. Zihni Sinir gururla sunar-2;
Inanilmaz icatlara devam edelim. Yataktaki yer kavgasindan dolayi ayrilma noktasina gelen esler icin olculu nevresim takimi, kilo vermeye calisanlar icin ozel kemer, ekmek kizartan caydanlik, ve sabah olunca cicek gibi acilan abajur en hosuma gidenleri. Mikrofon seklindeki lifi almama musade etmezler, halbuki sesim anlayana guzel, sadece biraz terbiyesi eksik...
Posted by
lowrider
at
09:52
0
comments
Labels: Fun
Ac Gozlerimi; Tadinla, Kokunla...
Her sabah uykumu alamadan kalkiyorum. Surekli bir uykusuzluk soz konusu. Hemen kahveye saldiriyorum. Kahvalti sonrasi, kahve-sigara kombinasyonu sabahlarin tek dostu. Acikcasi, hic bir zaman kahveyi sevmemistim. Universite yillarinda finallerden once uyumamak icin, simdi de; is hayatinda sabahlari beni uyandirmasi icin. Jim Jarmusch'un filmindekiler gibi olmayalim da sonunda.
Posted by
lowrider
at
08:46
0
comments
Labels: Life